26 Mayıs 2015 Salı





Yine Kaybeden Fenerbahçe!



Şampiyonluk yarışı Galatasaray lehine sonuçlandı. Aklıselim, takım sevdası peşinde koşan tüm Galatasaraylıları kutluyorum.

Arabesk bakış açısıyla 'Hakkımızı yediler, şunu şöyle yaptılar, bunu böyle yaptılar..!' diye delilsiz bir ağlama yazısı olmayacak bu yazı. İktidar, Galatasaray ve Fenerbahçe temelli olup yan unsurları da olan bir yazı olacak. Galatasaraylıların da Fenerbahçelilerin de kızacağı düşüncelerim olabilir. Düşünceler şahsıma aittir nihayetinde.

Fenerbahçe
Öncelikle şunu söylemek zorundayım. Siyasi müdahale, hakemlerin Galatasaray'ı kollaması gibi unsurlar olsa da Fenerbahçe, öncelikle suçu kendisinde aramak zorundadır. Kulüp yönetimi, teknik kadro ve taraftar üçlüsü, birlik - bütünlük kavramının hakkını verememiştir. Tribünlerin bölünmüşlüğü, okul açık tribünün organize edilememesi, en dolu tribünlü maçlarda dahi tek vücut olunamaması, sezonun taraftar açısından zaafiyetidir. Kadro tercihleriyle ilgili herkes kendince yorumlar yapabilir, şu oynamalıydı, bu oynamamalıydı diyebilir. Sözün özü, Fenerbahçe takımı, birkaç kez ayağına gelen liderken puan açma şansını, bazen kötü futbol, bazen beceriksizlik, bazen de hakem faktörleriyle kaybetti. Zaman zaman da lehine yapılan hakem kararlarını da görmezden gelmemeli ama bu lehine kararlar, maçları dikkatli izleyenler hatırlayacaklardır ki daha çok kararları dengeleme üzerineydi.

Tribün Kapatma
Takım toparlanmışken küfür olmayan maçlarda tribünlerin kapanması faciası da yıllardır alışılan bir durum haline geldi zaten. Darbe üstüne darbe yemeye devam edildi.

Kurşunlanma


İki ay kadar önce bir facianın eşiğinden döndü Fenerbahçe. Birileri yakalandı, sonra serbest bırakıldı ve sonra olayın üstü kapatıldı. Takımı hiç kuşku yok ki en çok etkileyen olay bu oldu. Taraftar bu olayın ardından da tek yürek, tek yumruk olmayı başaramadı. Birlik bütünlük olmayınca da sünger çekildi üstüne.

Emre ve Volkan Nefreti


Tüm deplasmanlarda en fazla tepki gören, küfür edilen iki futbolcu. Neden? Takımları için en fazla agresif olan, tepki dozajını arttıran, eylem ve söylemleriyle giydikleri formanın taraftarı olduklarını belli eden iki futbolcu oldukları için. Üç numaraya da Caner'i koyabiliriz aslında. Yaptıklarını yüzde yüz tasvip etmem mümkün değil tabiiki. Lakin, günümüzün siyasi-futbol ortamında takımının içinde olmazsa olmaz futbolculardır bu isimler. Rakibi gerer, sinir bozar... Şahsi kanaatim, aktif olarak kadroda yer almasalar dahi, Fenerbahçe kadrosunda jübilelerine kadar var olmalılar.



Yine söylüyorum, elbette ki yaptıkları her şeyi tasvip etmiyorum. Zaten hakemler de onların olumsuzluklarını raporlarına yazıyorlar ve cezalarını çekiyorlar. Ya diğer takımın kart bile görmeyen oyuncuları?

Galatasaray




Sezonu üç teknik adamla tamamlayan, sezon başında gelenden geçenden dört yiyen camia. İki İtalyanın ardından göreve getirilen Hamza Hamzaoğlu ile birlikte yükselişe geçen ve dördüncü yıldızı göğsüne takan camia. Bu cümleler, basın cümleleri. Pekiyi, iç yüzü nasıl? İç yüzünün dönüm noktası bir ziyarette gizli. Malum Ak Saray ziyareti. GS eski başkanı Yarsuvat'ın da ifade ettiği gibi o ziyaretten sonra açıldı GS önündeki tüm kapılar. Yarsuvat, kamuoyunun bildiğinin aksine farklı bir şey de söyledi o konuşmasında: Sayın Cumhurbaşkanı takımı çağırdı, bizim böyle bir talebimiz olmadı ve Abdürrahim Bey, takımı da alarak gitti.



Soru şu: Neden Galatasaray? Üstelik de Şampiyonlar Ligi'nin en kötü sonuçlarını aldığı ve elendiği dönemde. Ligde de tepetaklak olduğu bir dönemde. Mesela niye Galatasaray yerine, o dönemde Avrupa'da güzel sonuçlar alan Beşiktaş değil. Neden ligi şampiyon tamamlayan Fenerbahçe değil? Bu soruları herkes kendine göre cevaplayabilir.


Benim amacım, Galatasaray'ın 'bilek gücüyle' elde etmediği bu şampiyonlukta dış faktörlerin cirit attığını göstermek. Kasımpaşa maçında Veysel Sarı, Mersin maçında Servet Çetin, Akhisar maçında Bilal Kısa'nın performasları ve tabiiki meşhuuurrrrr Gençlerbirliği maçında kaleci Ferhat'ın topu tutmak(!) için gösterdiği müthiş gayreti de unutmamak lazım. Tabii son dakikada Stancu'yu da ekleyelim. Bir de Cavcav'ın açıklamalarını da ekleyelim.Bir de Melo'nun her maç en az iki kez atılması gerektiği halde çoğunlukla kart bile görmemesini de. Bir de Galatasaray'ın kırmızı kart görmemesini de... Bir de statlarının hiç kapanmamasını da... Ekleyelim de ekleyelim.



Recep Tayyip Erdoğan


Yeni Türkiye kavramının futbolda da dizayn edilme çalışmaları herkesin malumu. Başkanlar, teknik adamlar ve tribün grupları da bu dizaynın içinde. 3 Temmuz süreci, Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe'den kopartılamayışı, Çarşı grubu - Fikret Orman, Aziz Yıldırım - Gfb problemleri, İstanbul Başakşehir başta olmak üzere Konya şehrinin de futbola yoğun biçimde katma çabalarını da görmezden gelmeyelim. Ayrıca seneye tam bir Osmanlı fırtınası da esecek tribünlerde. Bu da kesin. Yavaş yavaş yayılan 1453'lü gruplar da çoğalmaya devam edecektir. Talimat hiç kuşkusuz en tepeden geliyor ve gayet de güzel uygulanıyor.

Yıl içerisinde Galatasaray'ı ağırlaması türlü soru işaretlerine yol açmışken, Fenerbahçe'nin henüz lig yarışından kopmadığı süreçte de Çaykur Rizespor Teknik Direktörü Hikmet Karaman'ı ağırlaması da tartışılan bir olaydı. Ben bir Fenerbahçeli olarak 'Niye görüşüyor?' deme hakkını da sahibim,'İş son maça kalırsa Rize'nin Gs maçına asılmamasının talimatını mı verdi acaba?' diye düşünme hakkına da sahibim. Ya da bir Galatasaraylının 'Niye çağırdı, adam Fenerbahçeli, Rize'ye Gs karşısında saldırın talimatı mı verdi?' diye düşünmesi de gayet normal.





Sezon bittikten sonra yapılsa bu ziyaretler, takımlar başarılarına göre ödüllendirilse, takdir edilse... O zaman kimin söyleyecek sözü olur? Sezon sonunda GS'nin Ak Saray'a davet edilmesini kim yadırgar?

Tribünler ne şekilde oluşursa oluşsun, insanlar kimi severse sevsin, beni ilgilendirmiyor. Futbol ve siyasetin bu kadar iç içe olması, birileri ve diğerleri diye ayrıştırılması çok ama çok can sıkıyor artık. Hepimizin dengesi bozuldu. Futbolun doğal seyri içindeki hakem hatalarını bile 'Acaba?' gözüyle izliyoruz artık.

Yeni sezonda tüm bu olumsuzluklardan arınmış olmak dileğiyle...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder